UÇURTMAYI SEVMEK 5. BÖLÜM
- Dilan Durmaz
- 27 Eki 2024
- 13 dakikada okunur
Zeliha sindiği köşesinde, bir bayram günü evine gelen yabancıyı izliyordu. Merak büyük gözlerini kaplamış, fark etmese de o minik çehresini ciddileştirmişti. Abisinin yanında gelen bu yabancı çocuğun kim olduğunu anlamaya çalışıyordu.
Kardeşi Kürşat kadar minik değildi. Ağabeyi Fetih kadar büyük değildi. Adı duyduğuna göre Emir’di.
Annesi Zühre Karadere’nin “Oğlum sen otur.” demesine rağmen bu yabancı kalktı ve kadına yardım etti. Annesi neden oğlum diyordu ki? Kürşat’ı doğurduğu gibi onu doğurmamıştı ki. Bugün bayramdı ve sofra kuruluyordu. Sabah bu yabancı ağabeyiyle beraber bayram namazı kılmaya bile gitmişti.
Annesiyle beraber bardak tepsisini masaya koydular ve Emir ne yapacağını bilemez halde etrafa bakındı. Hiç akranının olmadığı bu evde, Fetih ağabeyi yokken ne yapacağını hiç bilmiyordu. İnsanlar ona iyi davranıyordu kabul ama o yine de hiç bilmiyordu ve Fetih’in kız kardeşinin oturduğu köşede onu izleyen bakışları daha da zorlaştırıyordu işini. O kız da her ne kadar küçük de olsa ev sahibiydi ve meraklı bakışları Emir’i diken üstünde tutuyordu.
Fetih ağabeyi neredeydi yahu?
Zühre Karadere’nin odadan çıkmasıyla Zeliha cesaretlendi ve yabancıya sordu.
“Sen kimsin?”
Emir neredeyse stresten ter dökecekti. Karşısında ondan küçük bir çocuk olduğunu görüyordu ama bir ev sahibiydi o da.
“Abimin arkadaşı mısın?”
Emir’in daha çok hoşuna giden epey az şey olurdu. Fetih Karadere’nin arkadaşı gibi görülmek. Gururla kabardı bedeni ve Zeliha’ya baktı. On üç on dört yaşında bir çocuk değilmiş gibi, abi abi diye dolandığı adam için “Evet.” dedi.
Zeliha’nın kaşları çatıldı. “Ama senin boyun abimden kısa.”
Emir’i bozdu biraz bu ama devam etmek için zorladı kendini. “Senin hiç kendinden kısa arkadaşların yok mu?”
“Yok. Hem senin boyun abimde çok kısa abim seninle arkadaş olmaz ki.”
Zeliha’nın arkadaşları genelde kendinden uzun olurdu. Belki anne sütü almadığından akranlarına göre daha minyon bir çocuktu ama yine de Emir’i çok güzel bozuyordu.
“Niyeymiş o? Arkadaşız biz. Ne olmuş benden uzunsa?” dedi bir cesaretle.
“O zaman biz de mi arkadaşız?”
Fetih nasıl Emir’den daha uzunsa, Emir de Zeliha’dan daha uzundu ve kıstas Zeliha için buydu. “Hayır. Bak ben senden ne kadar büyüğüm. Ben abine, abi diyorum.” dedi Emir. Karşısındaki çocuğun da kendisine abi demesi gerekirdi. Öyle ki Fetih de, eve ilk geldiklerinde Emir abin diye tanıtmıştı kendisini, şimdi bu kaşları çatık kız çocuğu neyi bu kadar irdeliyordu anlamıyordu.
Tam ondan yine boy ve arkadaşlık üstüne bir savunma duyacakken bambaşka bir şey söyledi. “Benim saçlarım senden uzun ama.” dedi Zeliha yeni kıstasını açıklayıp. Sonra Emir’in açılmış bağcığına baktı. “Ve ben bağcık bağlamayı da biliyorum. Sen bilmiyor musun? Ben bağlayabilirim.”
Zeliha’nın zihninde canlanan seneler öncesi, göz yaşlarıyla ıslattığı yastıkta yatıyordu. Emir’le olan ilk konuşmalarıydı ve durmadan sık boğaz ettiğini hatırlıyordu. Hatta Emir’in onun sorularından kaçmak için kırk takla attığını o zaman değil ama şimdi seçebiliyordu. Adeta kendisiyle denk gelmemek için çabalıyordu çünkü Zeliha sorularıyla yakasına yapışıyordu.
İlk gün, son gün. Bugün, seneler önce başlayan tanışıklıklarının son günüydü. Nefretler haykırılmış, kalpler kırılmış ve restler çekilmişti. Zeliha’nın kalbinde hissettiği ağrının haddi hesabı yoktu. Bu ağrıyı haykırmak istiyordu adeta. Yatağının içinde büzülmüşken akan gözyaşlarına da hâkim olamıyordu. Kafasının içinde birden fazla ses vardı, hepsini ayrı ayrı hem dinliyor hem de duyuyordu. Daha çok acı çektiğini farkında değildi.
Telefonunu çekip aldı ve sığınağını aradı. Efsun ablasının sesini de duydu, kafasının içindeki seslerden daha güzeldi her koşulda.
“Efsun abla.”
“Zeliha bu sesin… Sen iyice hasta olmuşsun.” daha iyi yalan istese bulamazdı Zeliha.
“Bir tek sesim kaldı düzelmeyen daha iyiyim.” diye yalanını destekledi. Kısa bir an ikisi de sessiz kaldı. “Sana bir şey soracağım.” dedi Zeliha çok geçmeden. Hazır hastalık bahanesine sığınmıştı, rahat rahat hareket ediyordu. Burnunu çekiyor, gözyaşlarına izin veriyordu.
“Sor güzelliğim.”
“Birinin kurduğu ve kesinlikle yanlış olan bir cümle,” dedi titrek bir sesle. “devamlı aklının içinde neden dolanır?”
Efsun cümleyi bir kez kendi kendine tekrar etmeye çalıştı. “Anlamadım.” dedi sonra.
“Ya…” diye sitem etti. Neyi nasıl açıklayacağını bile bilmiyordu. Ne yapacaktı şimdi? Efsun ablasından da akıl alamayacaksa ne yapacaktı? “Ya neden derdimi bile anlatamıyorum ben? Neden?”
“Saçmalama! Ben anlamamış olabilirim. Ne alakası var seninle? Sakin olur musun? Baştan başla şimdi bakayım.”
“Mesela abim.” dedi Zeliha. Bu ikiliye bir şeyi en iyi anlatmanın yolu birbirleri üzerinden örnek vermekti. “Sana bir konu hakkında bir şeyler söyledi ama kesin olarak yanlış. Hiçbir doğrulu yok,” derince soluklandı. “Olamaz da ama senin devamlı aklına geliyor söyledikleri. Susturamıyorsun kafanın içini. Bu şey demek mi? Manipüle etmek. Evet buldum bu manipüle etmek. Değil mi Efsun abla?”
Yasemin zaten çok iyi manipüle edebilen biriydi. Kesinlikle manipüle etmekti bu evet. Zeliha ikna olduğu şeye hızla kafasını salladı.
“Zeliha manipüle edildiğin şeye inanırsın ama.” dedi telefonun ötesindeki ses. “Manipüle edilmek zaten inandırılmaktır. İnanıyor musun inanmıyor musun sen anlamadım ben?”
“İnanmıyorum!” dedi Zeliha yükselerek.
“Tamam… Şöyle o zaman anlatayım. Mesela abin bana o gün biri hakkında bir şeyler söyledi ama kesin bir dille reddettim. İş yerinden sevdiğim bir arkadaşımdı ve bana karşı kötü bir niyeti olduğunu hiç sezmedim, abin söyleyince de inkar ettim ama abinin söyledikleri durmadan aklıma geliyordu.”
“Sonra?”
“Sonra… Haklı çıktı. Yani aklımıza bu denli gelen bir şey varsa ona hak veriyoruzdur bence içten içe. Fetih’in söylediklerini düşündükçe aslında haklı olduğunu da fark ettim. Başlardaki o inkarım söndü. Zaten öyle bir şey olmasa Fetih’in dedikleri de aklıma bu kadar gelmezdi. Haklılık payı var ki aklımdan çıkmıyordu ama tabi bu durum değişebilir. Aranızda neredeyse düşmanlık olan biri seni kötü etkilemek için de bir şeyler söylemiş olabilir. Karşındaki kişi kim bilmiyorum ki, anlatmıyorsun.”
Karşısındaki kişi… Düşmanı değildi, aksine çok yakın arkadaşıydı.
Yüzünü yastığa gömdü Zeliha. Çığlık atmak istiyordu. “Anlatmayacak mısın?”
“Çok öfkeliyim.” diye bağırdı Zeliha. “Her şeye herkese çok öfkeliyim!”
Efsun telefonun ötesinden anladı Zeliha neyi kafasından atamıyorsa onun doğru olduğunu ama Zeliha ölesiye inkar ediyordu.
“Seni anlayabiliyorum.” dedi yalnızca. Hoşuna gitmeyen bir şey doğru çıkınca kim öfkelenmezdi ki.
“Çok öfkeliyim. Nefret ediyorum. Nefret ediyorum Efsun abla. İnsanlardan nefret ediyorum.” üzerindeki yorganı hışımla kaldırdı ve cama çıktı. Midesi bulanıyordu. Efsun ablasından gelenleri duymadı, gözü yatağının yanındaki çiçeğe kaydı. Onun orada durmasının manası neydi? Çiçekler sevilen insanlardan alınmalıydı. Böylesine nefret haykırılan insanlardan değil. Birkaç cümle geveleyip kapattı. Daha da endişelendirdi konuştuğu kadını ama derdi başkaydı.
Çiçekleri vazosuyla aldı ve mutfaktaki çöpün dibine gitti. Ayağıyla bastı kutunun altına ve kapak açıldı. Çöpe atacaktı, vazosundan da çıkardı, birkaç kurumuş yaprak düştü yere, birkaç ince dal kırıldı ama çöpe düşmedi. Atamadı. Tüm hışmı elindeki dallar gibi kırıldı. Hiçbir şey yapamadı. Ağlaya ağlaya vazosuna geri koydu ama evin en ücra köşesine sakladı. Görmek istemiyordu.
***
Emir sürdüğü aracın sahibini biliyor ve arabasının sağ koltuğunun artık boş kalacağını bilerek ilerliyordu. Sahi artık yanındaki koltuğun boş kalmasının sebebi Zeliha’ya araba alınıyor olması mıydı yoksa bugün yaşananlar mıydı? Yengesinden gelen ‘Geldik biz.’ mesajına baktı ve biraz daha hızlandı. Çok geçmeden dün kovulduğu yerlerden biri olan evin önüne geldi. Zeliha’ya yapılacak sürpriz için kalbi kıpır kıpır değildi. Zeliha’nın aşağı inince onun yüzüne bile bakmayacağını biliyordu. Bununla cebelleşiyordu.
“Aramadın değil mi Zeliha’yı?” dedi yengesi heyecanla. Buradaki en heyecanlı kişi oydu zaten. Fetih Karadere kardeşine bir araç vereceği için felaket senaryolarıyla kendini bunaltıyor, Emir’se bambaşka düşüncelerle boğuşuyordu.
“Aramadım yenge.” dedi Emir ve araçtan indi. “Ben gideyim.” dedi yalnızca. Zeliha’yla denk gelmek istemiyor değildi, Zeliha onunla denk gelmek istemezdi bunu biliyordu sadece.
“Sebep?” dedi Efsun. Emir korkutucu şekilde birbirine benzeyen çifte baktı. Şimdi ne söyleyecekti bu insanlara? Neyi nasıl açıklayacaktı? Fetih’in az çok son olanlardan haberi vardı ama yengesinin bildiğini sanmıyordu.
Efsun bir sıkıntı olduğunu biliyordu ama bunun büyüklüğünden habersizdi. “Fetih’in bahsettiği olayı kendi aranızda bu kadar büyütmediniz değil mi siz?” diye sordu hayretle.
“Yenge ben gerçekten gideyim.”
“Oğlum saçma sapan konuşma, dur durduğun yerde.” dedi Fetih huysuzca. “Hadi Efsun ara sen de Zeliha’yı.”
“Bakın olayı nasıl çözüyoruz biliyor musunuz?” dedi Efsun iş bitirici bir tavırla. “Sen,” dedi ve eşini işaret etti. “Zeliha’nın arkadaşıyla bir görüşüyorsun staj için.”
Emir bunu bekliyormuş gibi girdi araya hızla. “Arkadaşı değil yenge.” Efsun gülümsedi ve bu kez Emir’i işaret etti.
“Sen de bu tavrını bırakıyorsun. Her neyse. Kız sizden bir şey rica ediyor. Bu kadar abartmasanız mı? Yapacağınız tek şey mimarlık mezunu birini staj için değerlendirmeniz. Bambaşka bir şey isteniyor gibi davranmayın.”
“Tamam CV’sini göndersin ben inceleyeceğim.” dedi Fetih kestirip atarken.
“Hayır Fetih bir kere görüşeceksin.” dedi Efsun ısrarla. “Zeliha bu kadar istiyorsa bir kez görüşeceksin. Bu kadar basit. Ofise ortak olmuyor çocuk sadece staj için şans istiyor.”
Emir’in öylesine kanına dokunuyordu ki bu söylenenler, senelerdir bir kez bile yengesinin önüne geçmemişti sözleri ama adeta yerinde duramadı ve konuştu. “Elin adamına neden torpil geçiyoruz biz?”
Efsun gördüğü tavırla şaşkınca karşısındaki iki adama baktı. Zeliha’nın neden öfkelendiğini anlıyordu. Tahammül edilemez oluyorlardı bazen. “Zeliha’nın hatırı için Emir. Yani ben anlamıyorum şu an siz ikiniz neyi uzatıyorsunuz? Zeliha için ya. Zeliha. Kırk yılda bir, bir şey istedi sizden kızıma yaptığınız muameleye bakın.”
“Bana yalan söyledi bunu isterken yalnız.” dedi Fetih. Tamamıyla Emir’in yanında değildi ama kardeşini de haklı bulmuyordu.
“Yalan söylemedi, doğru bir kılıfa uydurmaya çalıştı senin için. Emir de sağ olsun hiç yardımcı olmamış. Sen bu Fetih sadakatini fazla abartıyorsun haberin olsun bu arada, minik bir yenge eleştirisi.” dedi ve telefonunu aldı. “Arıyorum ben şimdi. Siz de gereken neyse yapıyorsunuz. Bu konuyu da kapatıyorsunuz. Bitti bu kadar.”
Efsun hızla, karşısındaki iki adamın kendisine karşı argüman sunmasına izin vermeden aradı Zeliha’yı. “Zeliha Hanım, aşağı kadar iner misin kargonuz var.” dedi telefonu açılır açılmaz. Zeliha’yı bir an ekrandaki isme bakacak kadar da sorgulattı.
“Kargom mu var?”
“Evet aşağıdan bekleniyorsunuz.”
“Efsun abla ne diyorsun anlamıyorum.” dedi Zeliha balkona çıkarken. Emir başını kaldırmadı, Zeliha ilk onu gördü.
“Efsun abla!” dedi heyecanla. Arabayı fark etmeden onların gelişlerineydi bu sevinç. “Efsun abla siz mi geldiniz?!”
“Koş aşağıya.”
Zeliha neden koştuğunu bile unuttu. Halbuki onların yukarı çıkması en makulüydü ama o an bunu akıl edemedi. Bu kadar mutsuzken onu mutlu edecek tek şey onların gelişi olabilirdi. İçten içe gelmelerini istiyor ama zorlamamak için söylemiyordu. Ayakkabılarının bağcıklarını bağlayamadan koşa koşa aşağı inmedi. Asansöre bindi ama yine de akıl edemedi bağcıklarını bağlamayı. Otomatik kapı açılırken koşa koşa onlara doğru gitti. Arabayı görmüyordu. Emir’e bakmıyordu.
Abisinin, hayır atlama üzerine, deyişine rağmen yengesinin üstüne atladı. Efsun sağlam durmaya çalışsa da sırtını eşine yaslamasa muhtemelen devrilecekti. Zeliha’nın sıkıca sarıldığı bedenden ayrılmadı. Buna ihtiyacı vardı. Evet bugünlerinin tam olarak Efsun’a ihtiyacı vardı.
“Hoş geldiniz!”
“Ulan,” dedi ağabeyi arkasından ve kardeşinin saçlarını karıştırdı. “karımı düşürecektin.”
Zeliha yengesinden ayrıldığında abisine döndü ve bu kez ona sarıldı. “Bir tek sen mi düşürebilirsin?” diye sordu.
“Aynen öyle.”
Emir bu aileyi dışarıdan izledi. Birkaç adım geriden, gitti gidecek halde. Fetih kardeşinin saçlarından öptü, yine kilo verdiğini söyledi. Fetih’in sandığı kadar kilo vermiş olsaydı Zeliha, şimdiye yok olmuştu ama Emir biliyordu. Aksine Zeliha az da olsa kilo almıştı.
Yavaş yavaş uzaklaşmanın yollarını aradı ama bu Efsun tarafından fark edildiğinde bakışlarıyla bir adım öne gelmesi sağlandı. Hiç temas etmeden Emir’i bir adım öne çekti.
“Aaa,” dedi yüksek sesle ve tüm dikkatleri üstüne çekti. İşin doğrusu baktığı arabaya. “Arabanın rengine baksanıza. Çok iyi durmuyor mu?”
Zeliha’nın bakışları saliselik Emir’e sonra arabaya kaydı. Kimindi bilmiyordu ama yeniydi görebiliyordu. Tam da istediği renkti. Kıpkırmızı ama bir şey söylemedi. Buraya kadar gelmişlerken abisiyle bunun için tartışmak istemedi. Hiçbir şey söylemedi.
“Zeliha Hanım kargonuzu alır mısınız artık?” dedi Efsun. “Yoksa şubeye gitmek zorunda kalacaksınız?”
“Hı?”
“Emir Bey kargoyu teslim edebilirsiniz.” dedi. Emir’in içinden ettiği küfürleri bilseler, ortalık buz keserdi. Ne diye anahtarı kendisi tutuyordu. Ne diye onlara vermemişti? Zeliha onun yüzüne bile bakmazken Emir’in nasıl zoruna gitti elindeki anahtar. Çok istiyordu bu arabayı. Bu şekilde verilmemeliydi. Daha çok sevdiği, nefret etmediği biri vermeliydi ve bu Emir değildi.
Emir anahtarı Zeliha’ya uzattı ve gülümsedi zorlukla. “Hayırlı olsun.”
Zeliha’ya kötü bir anı bıraktığını hissetti istemsizce. İlk arabasıydı, çok istiyordu, anahtarı Emir’den alıyordu. Zeliha’nın dikkatini nasıl dağıttığını farkında değildi. Karşısında ona odaklanmaktan ne olduğunu çözemeyen genç kızı göremiyordu. Zeliha alık alık baktı anahtara.
“Hı?”
Emir bu kez sahiden güldü. Tutamadı kendini. Bugün kavga etmemişler gibi hem de. Bu boşluk sürdü "Ben sana yengem halleder dedim."
"Hız yapmıyorsun. Eve gelen ilk trafik cezanda sebebi önemsiz arabayı alırım. Uzun yola altı aydan önce çıkmıyorsun. Çıkarsan arabayı alırım. Trafikte kimseyle kavga etmiyorsu..."
"Bunu sen mi söylüyorsun Fetih?"
"İyi buyur sen söyle o zaman."
"Zeliha ne yapması gerektiğini bilir "
Zeliha az önce hayranlıkla baktığı arabaya baktı tekrardan. "Benim mi şimdi bu?"
"Senin!" Efsun'un coşkulu sesiyle Zeliha adeta sarsıldı. Emir’in havada tuttuğu anahtarı almadan arabaya yaklaştı. Dokundu gerçekliğini kontrol etmek için. Tam da o sıra Emir bağlanmamış bağcığı fark etti. Tamamen refleksle ona doğru bir adım atmak istedi ama arkadan gelen ses bir tokat etkisi yarattı ve durdu yerinden.
"Bana bak bana, dediklerimi aklından çıkarma Zeliha." dedi Fetih Karadere. Çok gergindi, bunu da çok güzel hissettiriyordu.
Emir gidemedi. Göz ucuyla Fetih’i kontrol etti. Düşmeyecek, dur yerinde.
Artık Zeliha’nın sevincini değil adımlarını görüyordu yalnızca. Yüreği hopluyordu her hoyrat adımında. Öyle ki anahtarın elinden nasıl kapıldığını da pek anlamadı. Zeliha anahtarı kaptığı gibi kapıları açtı ve hızla bindi arabasına. Ağabeyinin az önce söylediklerine rağmen hız yapmadan önce bir araç nasıl ses çıkarırsa aynısını yaptı en başta. Bu ağabeyini çileden çıkarmak için yapılan bir şey değildi, sadece günün birinde arabası olursa ilk yapacağı şeydi.
Fetih'e ilk andan bir pişmanlık çöktü. "Bak görüyor musun Efsun? İn aşağı in."
Zeliha hızla arabanın kapılarını kilitlediğinde Efsun tamamen beden diliyle Zeliha'ya yapmaması gerektiğini anlatıyordu, Emirse dışarıdan mutluluğunu izliyordu Zeliha'nın. Böyle bir durumda Zeliha'nın sevincini tek görebilen Emir'di zaten.
Fetih kapıyı zorladı, camı tıklattı. "İn aşağı."
"Efendim abi sesin gelmiyor!"
"Zeliha diyorum."
"Ay hızdan duyamıyorum seni ya!"
"Yok ben vermiyorum bu arabayı."
"Fetih bu kadar hızlı gaza gelmek zorunda mısın? Kasten yapıyor."
"İn arabamdan."
"Senin değil Zeliha'nın arabası."
Zeliha aynı sesi yeniden çıkardı. "Sesin gelmiyor abiiii!"
"Ulan seni var ya." Fetih kapıya yüklendiğinde Efsun hızla araya girdi. "Emir siz yukarı çıkın." Dedi ve masumcu köşede Zeliha'yı izleyen Emir'e attı topu.
"Yenge ben gidiyorum."dedi Emir kapıldığı büyüden kopup.
"Alıp yukarı çıkar mısın Fetih'i."
"Yenge ben gerçekten gidiyorum."
"Zeliha beni çileden çıkarma!"
"Emir diyorum sana!" Herkes birbirine kızarken Zeliha'nın umurunda değildi hiçbiri. Emir bin bir zorlukla çıkardı yukarı Fetih'i. Efsun zorlukla Zeliha'yı indirdi arabadan. Alan Fetih'ti ama bütün teşekkür ona kaldı. Zeliha defalarca kez öpüp sarıldı. Asansöre bindiler onlar da çıktılar yukarı ama bir sorun vardı ki, Efsun asla başaramıyordu. Hepsini bir arada tutamıyordu. Açılan asansör kapısının önünde Emir'i buldu bu kez.
"Nereye?" dedi asansörden inerken ve Emir ve Zeliha ilk kez yüz yüze geldi sayılır. Bıraktıkları yerden baktılar birbirlerine. Emir kovulduğu, Zeliha kovduğu yerdeydi artık. Dakikalar öncesinde yaşadığı araba sevinci şapkanın altına saklandı çünkü artık daha mühim bir şey vardı.
"Yenge ben gideyim." dedi Emir Zeliha'ya bakmadan. Zeliha da durması için hiçbir şey söylemedi. Gitme demedi, git de demedi. Yüz yüze bakmıyorlardı.
"Hayır bir çay içelim öyle git."
"Yengem," dedi Emir bitkince. Onu durdurmaya çalışan elleri tuttu ve indirdi. Kısa bir temasta bulundu. "Size afiyet olsun ben gideyim."
"Emir lütfen girer misin? Zeliha bir şey söyle."
Söyleyecek bir şeyi yoktu. Başını çevirdi başka yönlere. Hayır Emir'in olmadığı her yere. "Zeliha içeri geç." dedi Efsun en sonunda. Yan yanayken hiçbir şey olmayacaktı. Belliydi. Zeliha bunu bekliyordu zaten. Geçti gitti yanlarından. O günü de, o arabadan nasıl indiğini de, yağmurlu havada sokaklarda yürüyüşünü de, hissettiklerini de unutmuyordu.
"Yenge."
"Emir. Bu kadar tantanası çıkan arabayı bile senin burada olduğunu bildiğim için istedim. Ne olursa olsun Emir kalkar gider dedim. Ama siz iki çocuk gibi kavga ettiğiniz için birbirinizle konuşmuyorsunuz."
"Ne olursa olsun kalkar giderim zaten."
"Eve gelip bir çay içmezken mi?"
"Burası onun evi ve o açıkça gelmememi istedi. Saygı duyuyorum."
Efsun duyduğuyla bozguna uğradı ama yüzünü çok çabuk toparladı. Eğer ki Zeliha'nın söylediği şeyin çok büyük olduğunu belli etseydi Emir'i buradan döndüremezdi. Bu kız neden böyle yapıyordu aklı almıyordu.
"Emir Karadereler biraz şeydir."
"Nedir?"
"Şeydir... Fevridir. Öfkelenince ağzından çıkanları duymazlar. Zeliha'nın bu dediğine sen imkan veriyor musun Allah aşkına?"
Efsun Emir’in koluna girdi ve durmadan konuşmaya başladı. "Şimdi kabul edelim ayrıca senin tepkin de sertmiş. Keşke bunu özel olarak telefonda Fetih’e anlatsaydın. Çirkin bir emrivaki olmuş seninki de. Yanlış mıyım? Telefonu çekmiş almışsın elinden. Zeliha’nın ne kadar hassas olduğunu biliyorsun Emir."
"Tutamadım kendimi o an."
"Biliyorum..."
"Tutsaydım yapmayacaktım zaten ama pişman değilim benim inadıma aradı ayrıca."
"Yani inat değil bence iyi niyet."
Efsun hızlıca kapattığında kapıyı çıktı Emir’in kolundan. Emir bulunduğu ortamın değiştiğini fark etmek için geç kalmıştı. Artık Zeliha'nın oturma odasındaydı.
Fetih gömleğinin kollarını sıvarken yanlarından geçip gitti. Ellerini yıkayacaktı muhtemelen. Efsun fırsatı bulduğu gibi konuştu. "Basma abinin damarına Zeliha."
"Tamam ama o da hiç şakadan anlamıyor." dedi elinde sıkıca arabasının anahtarını tutmuşken.
"Sen şakayı kaka yapıyorsun. Fetih'in söylediği her kural tehdit kısmı hariç geçerli. En ufak bir aksilikte Emir'i ara. Kaza da yapabilirsin, arabayı çizebilirsin, koyduğun yeri bulamayabilirsin, ceza da yiyebilirsin ama bir şey olursa yanında tecrübeli biri olsun tamam mı? Gözüm arkamda kalmasın."
Efsun ikisi arasına zarf attı ama iki keçi de uzak durdu.
"Size söylüyorum."
"Ararsa buradayım yenge."
"Aramam ama ben." dedi Zeliha. "Sonuçta ona giden her şey abime ulaşıyor. Bir şey olursa sana haber veririm Efsun abla."
"Abine ulaşması gereken her şey abine ulaşmaya devam edecek."
"Yani her şey!"
"Sen nasıl yorumlarsan."
İkisi de birbirine bakmaya tahammül edemedi ve gözlerini kaçırdı. Zeliha’nın dün çiçeği atmak isterken çöpün etrafına düşmüş birkaç yaprak vardı. Hâlâ orada duruyordu, adeta Emir gelip onu görsün ve yaşanmamış o sahneyi gözünde canlandırsın diye orada duruyordu.
Ensesinden sert bir darbe yedi Emir. Bu darbe somuta çok yakındı. İki yaprak, çöpün dibinde. Ağzı kapalı olan çöp kutusu. Çiçeklerini çöpe mi atmıştı? Çiçekler... Hızla düşündü. Odayı taradı gözleri. Çiçekler... Yoktu. Düşündü. Zeliha’nın odasındaydı. Hastayken görmüştü. Zeliha’nın odasındaydı en son. Zeliha Emir’in dalmış gözlerini takip etti ama bir çöpten başka bir şey görmedi. Yere düşmüş yaprakları fark etmedi. Emir’in soğuyan ellerini ensesi takip etti. Buzlu şu ensesinden bedenine doğru süzülüyordu. İçiyse müthiş bir tezatlık içindeydi. Ne yapacağını bilemedi, bulanık gözleri etrafı tarafı. Atmıştı çiçekleri.
Çiçeklerini çöpe mi atmıştı?
"Zeliha senin bu musluğun su mu damlatıyor?"
Fetih’e yol verdi Emir. Bedeni işin doğrusu hareket etti halsizce. Zeliha’nın arabada unuttuğu materyalleri evinin güzel bir köşesindeydi. İnekler evindeydi cicekler çöpte.
"Ben bir bakayım abi." dedi Emir. Amacı odaya gidip emin olmaktı. Fetih tamamen oturma odasına girmesiyle Emir sözde tuvalete ama Zeliha’nın odasına girdi. Kapıyı parmak uçlarıyla itti ve yatağın yanındaki boş komidine baktı. Çiçekler çöpteydi. Belki de çöpte bile değildi. Atmıştı.
Emir’in ensesindeki soğukluk arttı. Boş gözlerle çiçeklerin boşluğuna baktı. Kocaman eve fazla gelmiş o çicekler. Bir demet vintage çiçek. Zeliha'nın hayatından gidişi. Düzeltti içinden. Siktir oluşu. Sindiremeyeceği gerçekle geri girdi odaya.
"Benim bir işim çıktı." dedi. "Görüşürüz abi. Arayacağım seni, acelem var." Son kez yerdeki yapraklara baktı. Son kez. Kimse gidişine bu kez engel olamadı. Çok hızlıydı ama son emareyi gördü Zeliha. Yeniden çöpe baktı. O donuk gözlerden sonra gördüğü sadece çöp olmadı. Yerdeki yapraklara baktı. Aklında beliren şeyleri anlayana kadar Emir çoktan çıktı evden. Çiçekler... Evin ücra köşesine sakladığı çiçekler. Yerinden kalktı telaşla ve odasına baktı. Kapı aralanmıştı.
Telaşa tutuldu. Neyin telaşıydı bu? Attıysa attıydı. Öyle düşündüyse ne olmuştu? Zelihayı ne ilgilendirirdi? Neden "Arabanın anahtarı onda kaldı!" diye yalan söyledi de Emir’in peşine düştü hızla. Yine bağcıkları bağlanmamıştı. Üstelik asansör de iniyordu. Merdivenlerden seke seke inmek zorunda kaldı. Ne kadar hızlı inerse insin asansör kadar olmadı. Emir ondan önce indi, sitenin çıkışına varmak üzereydi.
Zeliha var gücüyle bağırdı. "Çiçeğini atmadım!"
Zeliha Emir'in duymayışını aralarındaki mesafeye bağladı ama Emir'in kafasının içindeki gürültüydü engel olan. Bir gündür yaptığına pişman olmuş, bir daha olsa yine yaparım demiş, Zeliha'ya kızmış, kendine sövmüş ama söylediklerinde ciddi olacağını hiç düşünmemişti. Anlık bir öfke sanmıştı. Gerçek bir kovuluştu.
Emir Zeliha'nın hayatına girmeden kovulmuştu.
Öyle sanıyordu.
Zeliha bir kez daha bağırdı. Bunu neden yaptığını bilmiyordu ama günlerce sebebini ararken kendini paralayacaktı.
"Çiçeğini atmadım ben!"
Emir'in sesinin önüne geçti Zeliha'nın sesi. Bakışları arkasındaki bedene düşmedi. Açık olan bağcıkları gördü ilk. "Koşma düşeceksin!" Demesine kalmadı, Zeliha ona çok yakın yerde yere kapaklanacak gibi oldu. Emir tutmasa ağzından burnundan kan gelecekti oluk oluk. Burun buruna kaldılar, adam sıkıca tuttu, genç kız sıkıca tutundu.
Zeliha bir adamın kollarındayken, ona Emir bile diyemiyordu artık, ne korktu, ne itti, ne de midesi bulandı. Aksine parmakları batmıştı tenine. Bedeninde ilk kez bir adamın ellerini hissetti. Bu yalnızca Emir olamazdı. Çünkü Emir daha önce dokunmuştu ona. İkisinin de gözleri birbirine kenetlenmişti, ilk Zeliha’nın hedefi kaydı. Saniyelik bir sapmaydı bu. Sus çizgisine kadar indi ama daha alta gitmedi. Nefes nefeseydi ve içine bir tohum düştü. Düşmese o ellerden kurtulmaya çalışırdı ama o sadece kendini açıklamak için uğraştı. Emir'le aynı anda konuştular.
"Çiçeğini atmadım ben!"
"Bağcık bağlamayı bilmiyor musun sen?"
Comentários